Kültür
Eurovision Hakkında 8 Gerçek
Eurovision olarak bilinen Eurovision Şarkı Yarışması , 1956 yılında başlamış ve o zamandan beri dünyanın en büyük yetenek gösterisi haline gelmiştir. Avrupa’nın en popüler televizyon etkinliklerinden biri olarak bilinen Eurovision hakkındaki gerçekleri öğrenin; çünkü müzik kadar gösterişli ve ilgin. eylemleriyle de tanınmaktadır.
1. Eurovision’un klasik kökenleri vardır.
Eurovision ilk yayınlandığında, yalnızca solo sanatçılara izin veriliyordu ve her sanatçı, bugünkü Eurovision’un aksine pop müziğe odaklanan gösteriden oldukça farklı olan Fernando Paggi yönetimindeki 24 parçalı bir orkestra eşliğinde sahne alıyordu.
2. Eurovision started with the Swiss.
İlk Eurovision yarışmasını İsviçre kazandı ve aynı zamanda ev sahipliği yaptı. İsviçreli şarkıcı Lys Assia, Fransızca şarkısı “Refrain” ile zaferi elde etti. O yılın daha garip gelen ikincileri arasında Belçika’nın “Messieurs les noyés de la Seine” (“Seine Nehri’nin Boğulmuş Beyefendileri”) ve Almanya’nın “Im Wartesaal Zum Großen Glück” (“İyi Şans Bekleme Odası’nda”) şarkıları yer alıyordu.
3. Eurovision kurallarına göre, hiçbir şarkı üç dakikadan uzun olamaz ve sahnede hiçbir hayvana izin verilmez.
Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmak için resmi kurallar düzenli olarak değişse de, bazı kurallar şunları içerir: üç dakikadan uzun şarkılar olmamalı; daha önceden ticari olarak yayımlanmış şarkılar olmamalı (örneğin, cover şarkılar yasak!); aynı anda sahnede en fazla altı kişi olmalı ve canlı hayvanlara izin verilmiyor. 1990 yılında, tüm sanatçıların 16 yaşından büyük olması gerektiği belirlendi ve bu da 1986 yılında ödülü kazandığında 13 yaşında olan Belçikalı şarkıcı Sandra Kim’i tarihin en genç Eurovision kazananı olarak kalıcı hale getirdi.
4. Eurovision’u kazanmanın sorumlulukları vardır.
Eurovision’u kazanan ülke, bir sonraki yıl yarışmayı düzenlemekle sorumludur. Ancak 2022’de Rusya ile savaş halinde olan Ukrayna birinci oldu, bu nedenle 2023 yarışması Liverpool, İngiltere’de düzenleniyor. Eurovision Şarkı Yarışması Yürütme Sorumlusu Martin Österdahl, Ekim 2022’de yapılan bir basın açıklamasında, “Şehir müzikle eş anlamlıdır ve Liverpool Arena, bu ölçekte küresel bir etkinlik düzenlemek için gereken tüm gereklilikleri karşılamaktadır” dedi. “
5. Eurovision Avrupa ile sınırlı değildir.
Avustralya, Eurovision’un 60. yıl dönümünü kutlamak ve o yılın teması olan “Köprüler Kurmak” anısına 2015 yılında yarışmaya bir kez katılmıştır. Başlangıçta tek seferlik olarak düşünülen bu katılım, sonrasında Avustralya’nın Eurovision’a katılmasına yol açmıştır. Avustralya’nın Eurovision’a düzenli olarak katılma hakkı kazanması, ülkenin Eurovision’a olan ilgisinin ve popülerliğinin arttığını göstermektedir.
6. Eurovision’da ikinci sıra olmak, sonuncu olmak gibi bir şeydir.
Eurovision tarihinde hiçbir kazanan, ikinci sırada sahne almamıştır – buna “İkinci Sıra Laneti” denir. Dolayısıyla, eğer ikinci sırada sahne alıyorsanız, kazanma şansınız olduğu düşünülmez.
7. Eurovision’da çok fazla ışık kullanılır.
Eurovision’da büyüleyici bir görsel şov sunmak için büyük miktarda ışık kullanılır. 2009’da Moskova’daki Eurovision finali için yapılan sahnede, BBC’ye göre dünyadaki LED ekranların yüzde 30’u bu finalde kullanıldı. Ayrıca, Rus pop ikilisi t.A.T.u. ve Kızıl Ordu Korosu’nun birlikte sahne aldığı ara gösteride parlak pembe bir askeri tank da yer aldı. Bu özel sahne düzenlemesi, görsel olarak etkileyici bir atmosfer yaratmak için göz alıcı bir kombinasyon sunuyordu.
8. İrlanda, Eurovision’un en büyük kazananı
İrlanda, şu ana kadar toplamda yedi kez kazanan ülke olarak öne çıkıyor. Onu altı zaferle İsveç takip ediyor, ardından gelen Lüksemburg, Fransa, Hollanda ve Birleşik Krallık, her biri beş zafer elde etmiştir.
Kültür
İrlanda’da Neden Hiç Yılan Yok?
İrlanda’da hiçbir zaman yılan bulunmadı. Peki neden? Hawaii, İzlanda, Yeni Zelanda, Grönland veya Antarktika’da yerli yılanların olmamasıyla aynı sebepten dolayı.
Bir zamanlar, İrlanda ana kara parçasına bağlıydı. Ancak o zamanlar dünyada buzul çağı hakimdi ve soğukkanlı sürüngenler için yaşanılabilir bir ortam yoktu. Son buzul çağı yaklaşık 10.000 yıl önce sona erdiğinde, buzullar eriyerek İrlanda ile komşuları arasına megatonlarca su doldurdu. (Şuan ki İrlanda Denizi)
Yaban domuzları, vaşaklar ve boz ayılar gibi diğer hayvanlar, karşıya geçmeyi başardı – tek bir sürüngen de geçti: yılanbakan kertenkele. Ancak yılanlar, fırsatlarını kaçırdı.
Ülkenin yılanlardan arınmış ünü, yılan sahiplenmesini bir statü sembolü haline getirdi. Ve birçok insan evde yılan beslemeye başladı. Büyük evcil yılanların kaçtığı birçok olay raporlanmıştır. Şu ana kadar, hiçbir tür doğada yerleşmeyi başaramadı – bu da kendi başına küçük bir mucizedir.
Kültür
İngiliz Hükümdarlarının Taç Giyme Törenleri
Taç giyme törenleri, İngiliz monarşisi için en önemli ve dikkat çeken ritüellerden biridir. Bu, İngiliz hükümdarlarının halka tanıtıldığı ve resmi olarak tahta çıktığı törendir. Bu ritüelin merkezinde, İki taç yer alır, ancak neden hükümdarın başına iki farklı taç konduğu her zaman açık olmamıştır. Bu gelenek, İngiltere’nin tarihinde taç giyme törenleri ve taç giyme geleneklerine derinlemesine bakarak anlaşılabilir.
İngiliz Monarşisi ve Taç Giyme Gelenekleri
İngiliz monarşisinin tarihinde taçlar, hükümdarın kutsal ve laik otoritesini simgeler. Bu iki yön, bir hükümdarın yetkisini tam anlamıyla temsil etmek için birbirinden ayrılmaz ve taçların sembolizmi içinde önemli bir rol oynar. Kral Edward’ın taçı ve Kraliçe’nin taçı olmak üzere iki taç kullanılır. İlk taç olan Kral Edward’ın taçı, kutsal otoriteyi temsil ederken, Kraliçe’nin taçı laik veya dünyevi otoriteyi temsil eder.
Taç Giyme Töreni ve İki Taç
Taç giyme töreni, genellikle Westminster Abbey’de gerçekleşir ve İngiltere’nin tarihinde taç giyme törenleri, bir dizi tarihsel ritüel ve sembolü içerir. Kral ya da Kraliçe önce Kutsal yağ ile meshedilir, sonra Kral Edward’ın sandalyesine oturur. Ardından Kral Edward’ın taçı hükümdarın başına konur, bu aşama monarşinin kutsal otoritesini sembolize eder. Daha sonra, bu taç çıkarılır ve yerine Kraliçe’nin taçı konulur. Bu, hükümdarın dünyevi otoritesini temsil eder. Bu şekilde, iki taç ritüeli, hükümdarın hem kutsal hem de laik otoritesini sembolize eder.
Kutsal ve Dünyevi Otorite: İki Taçın Sembolizmi
İki taçın kullanılmasının kökeni, İngiliz monarşisinin tarihi ve monarşinin simgelediği yetkiyi ikiye bölen bir gelenekle ilgilidir. Kral Edward’ın taçı ile Kral veya Kraliçe’nin kutsal otoritesi kabul edilir. Bu taç, özellikle Kral Edward’ın hükümet zamanına kadar izlenebilen, Kutsal yağ ile kutsanmış bir hükümdarı simgeler.
Buna karşılık, Kraliçe’nin taçı Kral veya Kraliçe’nin dünyevi, yani hükümet otoritesini sembolize eder. Bu taç, hükümdarın halk üzerindeki otoritesini ve monarşinin devletin yönetimindeki rolünü simgeler.
İki Taçın Tarihi
İki taç geleneği, İngiltere’nin taç giyme tarihi boyunca devam etmiştir. Kraliçe Victoria’nın taç giyme töreninden itibaren, iki taçın kullanıldığı belgelenmiştir. Bu gelenek, Kral George ve son olarak Kraliçe Elizabeth’in taç giyme törenlerinde de devam etmiştir. Her iki taç da Britanya’nın kraliyet mücevherleri arasında önemli bir yere sahiptir ve İngiliz hükümdarları için kutsal ve laik otoritenin bir simgesi olmuştur.
Öyleyse, İngiliz hükümdarlarının taç giyme törenlerinde iki taç takmalarının nedeni, onların kutsal ve laik otoritelerini temsil etmek ve bu iki yönü ayırt etmektir. Bu, İngiliz monarşisinin tarihinde taç giyme törenlerinin önemli bir parçası olmuştur ve bu geleneğin, İngiltere’nin tarihinde taç giyme törenlerini ve taç giyme geleneklerini anlamak için önemli bir yere sahip olduğunu gösterir.
İngiliz Hükümdarları ve İki Taç Geleneği |
---|
Hükümdarın İki Taç Takmasının Sembolizmi: İngiliz hükümdarlarının taç giyme törenlerinde iki taç takmaları, kutsal ve laik otoritelerini sembolize eder. Kral Edward’ın taçı kutsal otoriteyi, Kraliçe’nin taçı ise dünyevi otoriteyi temsil eder. Bu, İngiliz monarşisinin tarihinde taç giyme törenlerinin önemli bir parçasıdır ve İngiltere’nin tarihinde taç giyme törenlerini ve taç giyme geleneklerini anlamak için önemli bir yere sahiptir. |
Kültür
Pirus Zaferi: Stratejik Bir Zafer mi, Yoksa Sinsi Bir Yenilgi mi?
Pirus zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zaferdir. Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder.
Antik Yunan tarihinde, Pirus Zaferi olarak bilinen olay, askeri taktikler ve stratejiler konusunda yoğun bir etki bıraktı. Bu zafer, MÖ 3. yüzyılda Epir Kralı Pirus’un İtalya’ya yönelik bir seferinde kazandığı önemli bir zaferdir. Pirus, Makedon ordusuyla İtalya’ya geçerek Roma Cumhuriyeti ile çatışmaya girdi. Bu çatışmalar, Pirus’un askeri dehasının ve yenilikçi taktiklerini tarih kitaplarına yazdırdı.
Pirus Zaferi, MÖ 280 yılında gerçekleşti. Roma Cumhuriyeti, dönemin en güçlü devletlerinden biriydi ve yükselişine hız kesmeden devam ediyordu. Pirus’un ordusuyla çatışmaya giren Roma ordusu, büyük bir meydan okuma ile karşılaştı. Pirus, savaşlarda savaş filleri gibi o dönemde nadir görülen askeri unsurları kullanarak rakiplerini şaşırttı.
Pirus, savaşlarda fil kullanma stratejisini ustalıkla uyguladı. Savaş fili, düşman hatlarını delmek ve panik yaratmak için kullanılan etkileyici bir silahtı. Bu taktik, Pirus’un zaferinde belirleyici bir faktör haline geldi. Bununla birlikte, Pirus Zaferi sadece savaş fillerine dayanmıyordu. Pirus, ordusunun disiplinini ve eğitimini de önemseyerek askeri gücünü artırdı. Ve Pirus savaşı kazandı.
Ancak, Pirus Zaferi, kazanılan savaşın sonuçlarına bakıldığında bir zafer olarak anılsa da, stratejik açıdan bir zafer olarak kabul edilemez. Pirus, Roma Cumhuriyeti’ne karşı savaşı kazansa da, yüksek kayıplar ve maliyetlerle karşılaştı. Bu durum, “Pirus zaferi” teriminin ortaya çıkmasına yol açtı.
Pirus’un savaştan sonraki şu sözü tarihe geçti:
“Bir daha böyle bir zafer kazanırsam, askersiz Epirus’a döneceğim.”