Ev bitkisi kuruduğunda veya öldüğünde, genellikle ev sahibi suçlanır. Aşırı sulama, yetersiz sulama ve yetersiz güneş ışığı gibi yaygın faktörler, bitkinizin kötü görünmesine neden olabilir. Ancak ev bitkinizi yıllarca canlı tuttuktan sonra aniden sağlık durumunda bir anormallik fark ederseniz, kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Bitkiler yaşlılık nedeniyle ölebilir mi?

Canlıların bir son kullanma tarihi vardır ve bitkiler bundan muaf değildir. Mükemmel bir ortamda sürekli ilgi görseler ve yetiştirilseler bile, nihayetinde doğal nedenlerden dolayı solgunlaşır ve ölürler. Ancak bitkilerin bu noktaya ulaşması hayvanlardan çok daha uzun zaman alır.

Evcil hayvanınızın aksine, bitkiniz belli bir yaşa ulaştığında büyümeyi durdurmaz. Ev bitkileri, ideal koşullar altında büyümeye ve olgunlaşmaya devam ederler, bu da “belirsiz büyüme” olarak adlandırılır.

Türüne bağlı olarak, bu süre onlarca yıl hatta bazı durumlarda yüzyıllarca devam edebilir. Dünyadaki en eski saksı bitkisi, 1775 yılında dikilen dikenli bir Zamia bitkisidir. Doğada yetişen bitkiler ise daha da uzun süre yaşayabilir, örneğin Kaliforniya’daki 4850 yaşındaki kozalaklı çam ağacı Methuselah. Yıllık bitkiler ise bu trendin bir istisnasıdır; sadece bir yıl sonra ömrü sona eren katı bir ömre sahiptirler.

Ne kadar sevgiyle bakılırsa bakılsın, bitkiler zamanla yaşlanmaya başlar. Yıllarca gelişim gösterdikten sonra hücreleri yenilenemez hale gelir, bu da suyu tutma yeteneklerinin azalmasına, yaprakların solması ve nihayetinde ölüme yol açar. Ancak yaşlılıktan ölen çok az ev bitkisi vardır. Büyük çoğunluğu yanlış bakım, zararlılar ve hastalıklar gibi nedenlerle ölür.

Ev bitkinizin sağlık durumunun iyi olmadığını fark ederseniz ve bitkiye on yıldan daha kısa bir süre sahipseniz, bunun nedeni muhtemelen yaşlılık değildir. Bitkiler sürekli büyüdükleri için ömür boyu daha büyük saksılara aktarılmaları gerekir. Eğer bir bitkiyi birkaç yıldır aynı saksıda tuttuysanız, bitkinizin saksısınız değiştirmeyi düşünebilirsiniz.

Sizi her yerde takip eden bir köpek sevimli ya da sinir bozucu olabilir. Evcil hayvan davranışları konusunda uzman değilseniz bu davranış kafanızı karıştırabilir. Peki, hayatımızdaki köpek arkadaşlarımızı her zaman yanımızda tutan şey nedir?

Birçok uzman, köpeklerin sahiplerine karşı bağlı olmalarının birkaç farklı nedeni olduğu konusunda hemfikir. Bunlardan biri, sürü içgüdüsüdür. Köpekler binlerce yıl önce evcilleştirilmiş olabilir, ancak hala vahşi ataları gibi bir grup parçası olduklarını düşünür ve hissederler. Diğer köpekler olmadığında, insan ailesi onların sürüsü haline gelir. Uzmanlara göre, bu genetik içgüdü köpeğinizin sizi yakından gözetlemeye ve fiziksel temasınızı istemeye iten şeydir.

Bu davranışın ikinci nedeni sizin ve evcil hayvanınızın arasındaki bağla ilgilidir. Veteriner Dr. Micheal Barrack’a göre, 6 aylık köpek yavruları, kendi anneleri gibi insan sahiplerine bağlanabilirler. Daha yaşlı köpekler bile, onlara ilgi ve sevgi gösteren insanlarla bağ kurarlar. Böyle durumlarda, köpek sahibinin peşinden gider çünkü onları güvenlik nesnesi olarak görür.

Köpeğinizin sizi takip etmesinin başka bir olası açıklaması, doğal içgüdülerinden ziyade onlara olan davranışınızla ilgilidir. Popüler bir eğitim taktiği olan pozitif takviye, köpeğin olumlu davranışlar sergilediğinde ödüllendirilmesi -yani ödül olarak yiyecek, sevgi ve övgü verilmesi- anlamına gelir. Amaç, köpeğinizi iyi davranışları ödüllerle ilişkilendirmeye yardımcı olmaktır, ancak bir süre sonra varlığınızı da ödüllerle ilişkilendirebilirler. Yani, köpeğiniz sizi takip ediyorsa, ödül veya ilgi arayışında olabilirler.

Bir köpeğin sizi sıkı sıkıya takip etmesi sinir bozucu olabilir, ancak bu bir sorunun işareti değildir. Aslında bu durum köpeğinizin sizi olumlu bir şekilde gördüğünü gösterir. Ekstra dostluğun tadını çıkarın ve zaman zaman yalnız kalmak istediğinizde kapıyı arkadan kapamaya çekinmeyin.

Küresel ısınma nasıl durdurulabilir? küresel ısınma, çağımızın en ciddi sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu konuda nasıl durdurabileceğimizi düşünerek ciddi bir ilerleme sağlamak ve bu problemi çözme yollarını bulmak, hepimizin sorumluluğudur. Sonuçta, bu dünyada yaşıyoruz ve gelecek nesillerle birlikte burada yaşamaya devam edeceğiz. Bu yüzden küresel ısınma sorununa müdahale etmek, büyük önem taşımaktadır.

Küresel ısınmayı durdurabilmek için atılacak adımlar, genellikle “Küresel ısınma durdurulabilir mi?” sorusuyla başlar. Bu bağlamda, iklim bilimci Michael Man, belirli koşulların yerine getirilmesi halinde küresel ısınmanın on yıl içinde durdurulabileceğini belirtmiştir. Bu nedenle, küresel ısınmanın durdurulması, hepimizin öncelikli hedefi olmalıdır.

Küresel Isınmaya Karşı Neler Yapılır?

Küresel ısınma nedeniyle geleceğe dair endişeler taşıyan bireyler, bu konuda önemli adımlar atmak durumundadır. Bu durum, küresel ısınma ile nasıl başa çıkacağımız konusunu hayati bir öneme taşır. Eğer küresel ısınmayı durdurmaya yönelik bir eylem planı arayışı içindeyseniz, aşağıdaki eylemleri düşünmelisiniz.

1. Sık sık ağaç dikmek
2. Poşet kullanmayıp kese kâğıdı tercih etmek
3. Plastik kullanımını aza indirmek hatta hiç kullanmamaya çalışmak
4. Elektriğe olan bağımlılığı azaltmak
5. Sürdürülebilir yaşamı benimsemek
6. Daha az egzoz dumanı olması için motorlu araç kullanımını azaltmak
7. Bozulan bir makinenin yenisini almak yerine tamir etmeyi tercih etmek
8. Tüketimi azaltmak

Türkiye Ne Zaman Çöl Olacak?

Küresel ısınma konusunda Türkiye’nin bir çöl olacağına dair öngörüler genellikle dile getirilir. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu belirlemek için “Türkiye ne zaman çöl olacak?” şeklinde bir soru sorabilir ve cevabını NASA’nın yaptığı araştırmalar ışığında görebiliriz.

NASA’nın verilerine göre, Türkiye’nin 2040 yılına kadar çölleşmesi ve bu trendin devam etmesi durumunda 2050 yılında su savaşlarının başlaması beklenmektedir. İşte bu noktada, su kullanımı ile ilgili belli bir strateji belirlenmeli ve su tüketiminin azaltılması için kampanyalar düzenlenmelidir. Su kaynaklarının sınırlı olduğunu unutmamak ve bu kaynakların korunması için etkili çözümler geliştirmek, su savaşlarının önlenmesi için hayati önem taşır. Bu nedenle, su tüketimini azaltmaya yönelik ciddi uygulamaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.